'' Kafesinden kaçmış birer kartal gibi, hiç yorulmamış ve aç kurtlar gibi, amansız bir Sayan dağı fırtınası gibi geldiler üstümüze prensim. Son askeriniz de orada can verdiğinde ve son bayrak da toprağa düştüğünde, onlar hiç arkalarına bakmadan ve sanki hiç savaşmamış gibi sürdüler atlarını bozkıra. Prensim soruyorsunuz nasıl durdurabiliriz diye? Efendim, onlar (TÜRKLER) durdurulamazlar."
(Çinli komutan Ho-Tsun'un Çin prensine hitaben yazdığı mektuptan alıntı)

“Bismillah ve ali berekatü Resulullah, Kabza, Cebrail Aleyhisselâm eliyle Hak Teala'nın emriyle, cennetten çıkıp, evvela Âdem Aleyhisselam'a verildi, ondan sonra, Sultan-ı Enbiya, Peygamber Efendimize verildi. Onun izni şerifiyle Sâd Bin Ebî Vakkas pirimiz oldu. Ondan, sahabe birbirine verdi, oradan ustalar aldı, benim ustam da bana emanet etti, ben de emaneti sana teslim eyledim. Fîsebilillah, niyet edip gaza niyetine ok at, talip olan kabza aşıkına bu minval üzere, hayır ve dua ile teslim edersin.” ( küçük kabza merasimi duası )


20 Aralık 2007 Perşembe

Osmanlı Yayı Yapım Tekniği - Telhis-i Rımat' ın Tercümesi -

( Aşağıdaki fotoğraf Sayın Metin Aksoy tarafından şahsıma gönderilmiştir.)

- Dr. Metin AKSOY, kendi yaptığı Osmanlı Yayı' nı gererken.

TELHİS TERCEMESİ

( Telhis-i Resai’l-ür Rumât’ın yazarı Mustafa Kâni Efendi )
162
Erişilecek kadar mahallerin ortasından(konu ortadan başladı başı kayıp)terk edup iki sinir başlarından fazlalarını kesib ol zait kestikleri parçalara ıstılah gavsileride(yay terminolojisinde) "paça" tabir iderler.Onları bir yere koyup yay için alınan sinirleri güneşte yahut tarif olunan yay tımarı sanduğu derununda(nerde bu kısımlar hocam ne zaman tarif olundu) kuruturlar. Şöyleki iki ucundan tutup bu keman murad olunduğunda kuruluğunun misali kavi durup eğilmeye.Sonra mermer taşta büyük şimşir tokmak ile kuru kuru dövülerek yumuşayıp teltel olduğunda üzerindeki kir ve pürteklerini bıçak ile kazıyıp tathir(temizlik)olundukta, beş altı dişli demir tarak vardır ki pençe i insan şebih( insan pençesine benzer) kütükte kavice mıhlı(sıkı çivilenmiş), bir kuvvetlice adam uçlarından başlayıp ol tarakta tarayarak üskülü misal olunca (püskül misali), dest ile didüb boy boy hıfz ederler. Ve bu sinirlerin uçlarından birer mikdar kesilip paça tabir edilir, onları sıcak su ile yıkayub ve belki bir cüzi de kaynadup kirli ve dehinitli suyun döküp bade temiz yağmur suyu doldurulup, duhanıyla(duman) siyahlanmamak içün, kömür ateşiyle (ve) suyun noksan buldukça, üstüne diğer(bir) kapta ısınmuş sıcak su konarak bir kaç gün nihayet tamam cümle ol sinirler eriyüp suluca salep misal olunca sıkıca astardan süzüp
temiz süzülünce yine kazana vaz edüp tamamı paluza misali koyu olunca karuşturup kararını buldukta kadayıf tepsisi misal kenarlı şeylere döküp rutubeti azlandukta parça parça kesülüp gınnaba dizülüb gölgeye asılub gurutup icabında istimal olunur.
İbtida kaynarken erimeye başlarken daima karışdurmak gerekir ki isğale(?) ve kenarlara yapışmasın. Yapışırsa ve şiddetli ateşde kaynatulursa ve ol yıkanmazsa rengüne siyahlık gelür ve bırak olmaz (herhalde kalıcı olur demek istiyor)ve yay imalatından sonra siyah olur. Pek alası Gelibolu hayvanları sinirlerinden olur ve yalnız sinir uçlarından şart olmayıp yekpare ol tarif sinirlerin mecmuundan (cümleden- toplanmasından)da olur.
Kulak ve paça suyu, deriden de ol kaynadup yağın alub bade eriyünce kaynadub tutkal (da) ederler. Ve bu tutgalların alası ol tarif olan sinir tutgalından sonra paça suyu tutgalıdır ki layıklı tathir olunca balık tutgalı misal saf ve beyaz olur. Amma kavsilerin cüz i azimi(nin tercihi) olan sinir tutgalı ve bir mikdar da balık tutgalıdır.
Yayın beher mahalinin indel arab ve rum isimleri beyan olunur.
Arab kısmı eali ve beyti eali derler ve bizim ayak tabir ettiğimiz alt başına arab kısmı isğal ve beyti isğal tabir ederler.Bizim kasan didiğimiz başlar tamamında gavsine göre(yayına) bir garış ve ziyadece arkasında balık sırtılık olan mahaline arabısı(aynen böyle yazılmış) "alil vasi sağli"tabir ederler. Gasan etsalından gabzaya doğru olan mahalline biz sal deriz arab rakbe ve rakibtiyn derler.Ve gasan ile salın cema(öhö) olduğu mahale biz gasan başı ve gasan gözü deriz arab tayfa "vavsata" dirler. Ve sal ile gabza itsal iden mahale biz "tir geçimi" ve "gabza boğazı" diriz arab "ser kebid gus" derler. Ve sal denilen mahallin sinirine arab "mudai" derler ve zahir gabzaya urulan sinire arab "ğafare ve meh-a" derler. Ve gabzaya arab"acs ve macs" deyib gabza canibinde olan sinire arab "arb, fars" dirler, başlarda çile takılan kertiğe biz gez deriz arab ferz ve kezr ve haz dirler. Ol mahalden gasan ucu ki çile düğümü gelen yer yere kadar arab "zafer ve ğasfun" ve "fark" dirler. Ve gez yerinden yukarı yani kertiğin ucuna arab "atıra ve akbe" dirler deyu abdullah efendi tahrir ider.
İbtidadan gavis yapılmasının tabiri;
Vasıf olana bildiği kadar ve bazı risalelerin tahriri vechile tarifi şervea(?) olundu salifül zikr akçaağaç taslağını ziyadece müstağmel halkaya kaçmaz ve pek de kepade(ze) misal kurulmuş gibi durmaz(?) yay resmine keser ve törpü ile ve ısıdup eğerek ve benzedub başlarını dahi tasalluyup ...hait..... malumu sene benzedub ve dörder parmak gabza kulakların geçirmek içün uzun kağıt makarasının ucu bir parmak cürmünde açıldıkda hasıl olan yarık bir tarafı bol ve bir tarafı dar olduğu misallu(*) gabza tarafları açık ve yayın baş tarafları dar olarak vasat sallarından yarup ve mukaddim tarif olunan resimle yapılan gabza, icab eden mahalleri düzeldub ve kulakların dahi uçların inceldub ol yarılan sal yarıklarına imtizaç atturub gabzanın üstünden kulakların ucuna kadar ikişer tarafından taşin tabir edilen temur tarak çekilüb ve yarıkların içine dahi keza çekilüb ve salların şakkııla keman ve gabzanın kulakları musgalanup yani tutğallanub kurudukta tekrar tutğallanub ol imtizaç ettirilen gabza uçların sallara dört beş parmak geçürub üstünden gavi gınnab ile sarıla keman yapışdırma misal bununda balık tutgalı çeğa tutgalına galip olmak lazımdır ve salların uçları gabza boğazının tir geçiminden gabza üstüne doğru imtizac ettirmeli buna "beynel gavseyn çatığı "dirler. Bunda haz(yarma) ibtida (başlangıçta) tutgallanmazdan mugaddem imtizac(alıştırma) ettirirken muharref (tahrif edilmiş) olmaya, zira çatkısı müstakim olan gavsin tamamıda müstakim etvar (tavırlı)olub ve oklu olur, münhar(?) olur ise sonra düzelmez. Tarif olunan vechile çatma .......tabirine ağacı yapıştırulub tamam gurudukta icab eden mahallerin nizamlayup keman urulacak mahale "taşin" tabir olunan temür pençe misal tarak ile tonç düğümü mahalinden diğer tonç düğümü mahaline kadar boydan boya çekerek şişhane misal şükaflar açılub ve mukaddem tarifi teri olunan boynuzlardan kangısı urulacak ise (164)eşiyle onunda ağaca gelecek mahallerine boydan boya taşin çekilüb, muska tabirine tutgallanıp kurudukta bakıla eğer ağaç tutgalı içüb çekmiş ise tekrar tutgallanıp kurudukta tekrar keman ve ağaç ziyadece tutgal sürüp ateşde ikisinide ısıdub bade tarif olunan taşin yivleri birbiri içine geçeçek vasat gabzadan tonç halkası mahalline kadar imtizaclı yaturub keman(ın) mahallinden oynanmamak için üzerinden sıkıca gınnab dolaştırub gabza ve salların keman üstüne ateşe tutub tamam somun misal kemiğin üstü kızarunca iki kişi(165) karşı karşı oturub biri kasanlarından tutub karşısında olanda gabzadan kasan gözlerine varınca parmak kalınlığında kavi iple sarıla. Hava ve mahalline göre beş altı saat mürur(geçmek) ile sarılan ipler kesilmeyince çözülmeyecek kadar da kurumayub nemin çeküb tuttukda ipleri çözüp, ber vechi sabık salların dahi ısudup biri kasanlarından tutub diğeri sallarından sarub keza sabıku vechile anlarda kurudukta çözülüb üç veya beş saat yanında durub bade mangal hizasında bir ik zira yüksek asılan yay askısına vaz eyleyüb(asılıp) tamamı kuruya. Bade sinirlenmeye başlanır.
Ve malum olaki bu keman sarmak gayet gavi sarmak lazımdır ki tarif olunan şükeflar birbiri içne girüb ber vechi layıkın vücud misal ola. Bu surette yalınız dest ile olamadığından buna bir aleti mahsusa icad etmişlerki ismine "tencek" dirler. Kızılcık ve şimşirden yapılır. Parmaksız çolak deste benzer. Güya dirseğe kadar tavilde olub ipi ana dolaşdırub yumruğa şebih(benzer) mahalli ile sıkıştırarak sarulur ve tamam sarıldıkda bir kere bakub bu tencek denilen aletin zoruyla gavse inhiraf (çarpılma) gelmişse henüz sıcak iken yay tezgahına vurub doğrultub bade asıla. Eğer dikkat edilmeye ol eğrlik sonra düzelmez. Kurudukda kenarlarından taşan tutgalı ve icab eden kirin ve zuhuru kenarların düzeldib tathir edüb ve kasan başına tonç düğümü altıdır buradan bir karış mahallin neticesi ki kasan gözü tabir ederler. Ol bir karış mahal ki zahirde manzur olduğu vechi ile canibinin oyub çukurladub vasıtını yüksek bırakup evvel tavrı taslağında icra edib bade keman ve garını gavse vurulan misal, baştanbaşa taşin çekib bade ısıtarak iki başlar birbirüne iki karış kalarak halkalayıb, iki başı birbirine gınnab ile bağlayıb, ve musgalayıb kuruyunca tura(?) musgayı pek içerse tekrar artı tutgal sürüp kurudukta tarifi vechiyle mukaddem boya kesülüp ve sahık(?)(166) olunan taranub hazırlanan sinirleri yanına alıb ve beher gavse vurulmak için vezini mezkuru sabuk üzere tartub gaç dirhem bir yaya vurulacak ise ayurub başaka başka koyub ve beher sınıfın nısfını tefrik edüb bir yaya vurulacak başka başka beşe taksim edüb hazır olunca bir ağzı vasi tencerede dirhem -i sabuk- u zikre mutabık çeğa ve balık tutgalı suluca kararında gaynayub, henüz har iken beşe taksim olunan sinirin bir kısmını tutgala vaz edüb tutgalın içünde mabeyni yeddininde (iki elin arasında) ovuşturarak bir rütbe kesbedeki cismi vahit meşin misal bir hale gele. Ve bu oğuşturma esnasında sinirin içinde gasarak uçlar peyda olur. Onları temüzleyüb yumuşaklığı tamam kararını bulduğunda gavis üstadı zanuları üstüne vaz olunan meşin üstüne gucağına alub (kucağına deri bir örtü seriyor sanırım) tutgalda siniri oğuşturan şakirdi, yedinde olan bir boy ovuşturarak kararın bulan siniri üstadına verib diğer baki kalan dört boy sinir -ki ikiboy bir tarafa iki boy (ise) diğeri için ayrılmıştır- onlardan bir boyunu dahi mabeyni destinde kema tissabuk(önceki gibi) ovuşturmaya başlar ve üstadı ibtida tarif olunan siniri yedine aldukta bir boy sinir mezkurun vasıtını vasıtı gabzaya vaz edüb ucların sal gavse yani gabzei boğazına tir geçimi denen mahalle, vasıl edüb ve gabze-igavsin canibi selasesine(üçtebiri) yayarak imtizac ettirerek döşeyib gabze boğazları mest galem tabir olunan pirinçten masnu(yapılmış) önünde çanak iile duran suda durub icabunda sudan alub bu alete ve namle-i destin(ıslak el) kemaliyle düzeldüb imtizac ettirerek kağıt misali incelüb ve taşin tabir olunan şişhanelerin içine sine ve bu mest galem denilen aletin icabına göre dişleri ve kıvrım yerinin ucu ve arkaları kullanılur. Ber vechi tarif gabza siniri yerleştiğinde dest-i şakirdinde olan ılıcak tutgal içinde ber tarifi sabuk alıştırdığı siniri, dahi kararını bulmuş ise anıda ustası alub şakird (167) diğer boyu ovuşturmağa başlar. Ve üstad gabza boğazında bıraktığı sinirlerin ucu üstünden yedinde olan sinirin ucunu yaturub sallara doğru imtizac ettirerek kasan közüne kadar yaturub dest mest galem ile imtizac ve derunu taşinlere birleştürüb keza şakird de kararın bulmuş bir boy siniri dahi alub sal başları ve kasan gözlerinde bulunan sinir uçları üzerinden yapışdurub kasan başına- tonç düğümü altıdur- ol tarafa ucunu ağzuna alıb ön dişileri ile çiğneyib ucların altına gıvırarak kemaliyle yumuşatarak ve balık sırtı görünen yeri ile canibinde olan çukurları dest ve aleti mezkur ile hasen imtizac ve ağzında çiğneyib yumuşatarak uçları altına alıb gıvrılan sinir uçları boğaz gavsinde numayan olduğu veçhiyle imtizaca yerleştirib tamamında ber tarifi mezkur tarafı diğerin dahi kabza boğazından başlayıb tamam ettikde zeminden bir zira-i mimari yüksek duvarda olan ekseri asarlar. Ziyade yüksek asılırsa sinir çatlayıb fena olduğunu tecrübe etmişler. Kuruduğunda sulu tutkalı kahve cezvesi ile ısıdub birer fincan tarafeyne az az dökerek içirirler. Kuruduğunda bakıp icab ederse bir defa dahi böyle edüp kuruyup kararını buldukta mukaddem ayrılan nısf-ı siniri dahi başka başka beşe taksim edip ber tarifi sabık gabzadan başlayıp ,tarafeyni tamam edip asıp sulu tutkal içirerek kemalin bula. Kemaline delil gayet sulu tutkal sürüldükde kuruyunca üstü gayet mücella ve yek vücud mesikıl(?) görülürse kemalin bulmuş görülmezse suluca tutkal verirler. Ve bazı kere tutkal kuvvetlice bulunup üstü şükeflanmaya başlarsa sulu sünger sürerler. İkinci defa sinirlenecek oldukta başların dört parmak dahi rıfkla(nazikce) toplayıp kema tissabık bağlayıp törpü ile üstünü tırmalarlar. Bade tarif olunan vechile sinirlenip ve kemal bulup kurutuldukta manzur olunan vechiyle ısıtarak toplayıp baş başa yığılıup 168. kabzaya bir karış kadar çeküp gınnab ile kabzaya bend idrler. Ve ertesi sene istiğmal olunur. Eskidikçe ala olur.
Ve hafi olmaya ki yay imalında yağdan ve yağlı duhandan ve imal olunan mahalden ve destin duhanından gayet muhafaza lazımdır. Ve ol mahalde yağlı taam bile yemazlar.Zira yalpı taam duhanı ve dehini(?) deste bulaşmış olursa gavislerifasit edip sinir ve keman tutmaz. Hatta şakirdlerin biri üstadı yok iken bastırma bişürüp yemiş. Duhanı askıda bulunan muskalı yaylara fasit edüb bir türlü keman ve sinir yapışmadığından, “aklı tir misal çileden çıkayazdı” deyu manzuru olan gavsilerden mesmu amiz olmağ ile kayıt olundu.
Der teşrihi gavsi bundan sonra döşemenin sırrı;
Numayan olur, eslaf üstadları gavsin beher mahalline bir kararda sinir vurup tarif ol vechiyle derahimi(dirhemleri) tefrik ve bade nısf edip, nısfın beşe taksim ederler demişti.Vakıa böyle olup ancak ol beşe taksim olunan nısf yay sinirin dahi beş boyu bir vezinde olmayıp, kabza ve sallar ve kasanlarındirhem ve cehri mahallinin dirhemi de birbirinden farklıdır derler. Ve beher üstadında bu vezinde birbirine muhalefeti olup bu maddeyi setr etmişler. Ve bu maddeye mahrem olmanın tariki kangı üstadın gavsi indinde makbul ise onun naklinden yay yapmak murat oldukta, bir kebir leğen veya çamaşır teknesi misal bir kaba gavsin boyu vasatın da ab doldurup, yay-ı matlubeyi derin aba ilga … ve tamam cem-i endamı kuşibab açılır, ağaç ve kepadesi ve keman ve dirahim sinir yatırmaları cümle seri aşikar oldukta beher mahalli ona natbıka(benzer) yapıla demişler.
İbdita cedit halka açmanın tariki
Nu mayan ise eyyamı sayf de, şemsin şiddet harareti olan günlerde iki gün ve eyyam-ı mebitlerde dört gün mahsul izalei rutubet edinceye kadar, gündüzleri şemse talik edip, nemi izale oluna. Ve delili iki başından tutulup irha olundukda hareketinden derecei rutubet ve yebusati 169 malum olur. Ve nemli değil ise harareti şems tesir edip ısınıncaya kadar birkaç saat durmak kifayet eder. Ve eğer şems mahfi ebr(bulutla gizli) olup görünmez ise ateşte ısıtılıp boğazından kavi gınnap takıp, asa gezi tabir olunan zir de tarif olunacak aletin evvelki kertiğine çekip bakılır.Derun(iç) ve etrafında icab eden mahalleri kaptırmayarak keser ve törpü ile zatı gavse halel getirmeyerek düzeltip, bade yine ısıtıp ikinci kertiğe çekip icab ederse törpü ile düzeltip bade yine ısıtıp üçüncü kertiğe çekip keza bir miktarında durup yine ısıtıp nihayet tepe kertiğine çekip icap eden mahallerin düzeltip bir mikdar tevkif olunup salıverilip, başların düzeltüp çile kertiklerini açıp, tımar olunacak yay ise kertiklerin tarafına birer miktar sinir sarup ve sair tir yayı olacak ise sağrısını geçirüp bade tepelik tarif olunan, ala kuramlı yay resminde bir çift şimşirden mesnu dur ki iki karşılanınca bir yay resmi olur. Ve biri birinden bir parmak kadar kısadır . Yay-ı mezkuru ziyadece ısıtıp yumuşayınca tarif olunan tepeliğin dış tarafını, yayın kasan gözüne gavice bend edip, yay destgahını da tepeliğin resmine getirüp yay tamam tepeliğe imtizac edip, üstüne yattıkda yayı tepeliğe muhkem sarup bend edup ve taraf ı diğerini dahi bu vechile ısıtıp sarıp bend edip tarafeyni tepeliğe ittisal kesb ettiğinde kemend ile henüz bir berudet kesbetmeden tepelik endamı vechiule kemend ile basıp, zinciri çileye takıp, kemaliyle soğuyup kesb endam edince, tura bade tepeliğin çözüp, gurulu tura bakılıp, diken , çöken yerleri olursa bakılıp ısıtıp basıp yasıp, tekrar soğudukta endama muhalif görülen yerleri tekrar basmak ile yerine görülmezse törpü ile düzeltip, soğuyunca terk olup, ısıtıp, sinir üstünden rıfkla basarak halkaya çeviriüp tımar verilecek yay ise tımar sanduğuna vaz , ve sağrıyla 170 diğer tir kavislerinden ise askıya avize olunup, ertesi gün tepeliksiz kemend ile kurulup bakılır.Diğin çöken yerleri varsa düzeldüp, yasup mahalline vaz olunarak dört beş defa bu veçhile, tekrar olundukta tamam düzen dört taksim ve kuram-ı matluba mutabık bulunduğunda zeyl de resmi muharrir gavisler yak ve tirler boğaz törpüsü dedikleri kalın ve ince dişler törpü ile düzeldip ve perdah edip ve pota nevii sağrılı ise kemiği kazunup cilalanup, yedi taksim sağrısına nakış ve üstüne zeyl de tarif olunacak sandoloz ruganı sürülür. Ve bade nakış ve rugan tekrar nemi izale olunca güneş dokunmayarak harareti şems tesir eder mahalde avize olunup bade istimal olunur. Ayn-i şemse avize olunursa nakşi rugani şükaf peyda eder. Tamamın kuruduğunda ayn-ı şems de zarar etmez ve bez gılaf ile şemşe teallük ile tımar verilir. Müsabakat-ı heki olur ama kurulu iken muhafaza lazımdır ki çarpılır. Ol güneşledüp bade kurup zilde(gölgede) rüzgara karşı avize olunur ve insab olunan tarif ol veçhile nizami tamamda istiğmal edecek zatı bazusuna uydurup ve icabına göre asa geze gerilip, tanmam matluba mutabık olunca alınıp, düzeldilip bade nakşı rugan verilürse letafeti ile kullanılır. 18Ve tımarlı gavis ise anda men bulup tımarun aldıkta "sarsma" tabir olunur ki istimal edecek tirendaz dan kuvvetli ziyade yay çeker varsa ona suhuletle çekerek on gez ve yumuşak oku attırılır. Bir kaç defa yok ise tir ucu mahalli yerine gelmeyecek şekilde bildiği kadar çekip küşad vererek sarsup yine tımara konup ve birden bazuya uydurulmayıp 24 icab edilirse bundan sonra asa geze çeküp yine sarsup yay galip olarak istiğsale başlanur. BU bazuya uydurmakda hevaya da dikkat lazumdur.26 Lodos havalarında az gelen, poyraz havalarında münsasip gelir, bilakis poyrazda çok gelen lodosta münasip gelir. Tezlik edip gavse gıymamak evladur denmiş.
Ve bu tımarlı gavis ile sağrılı gavislerin farkı
171İbtida sinirleri döşenirken, tımarlı gavislere gavsiler ziyadece ihtimam ve sinirini yuvarlakça döşerler. Ve sağrı geçilecek gavisleri ağaçlıca ve sinirini düzce döşerler. Ağaçlı yay çiled düz durup az rutubetle dönmez. Lakin yuvarlak sinir vurulup neminden muhafa ve beze güneş tımarı verilirse ziyade ok atar. Ve gelişli tatlı olur. Ağacı ziyade olan gibi kend olmaz.
Ve yaya urulan sağrı ki seyflerin gınlarında kullanılan dana darından da olursa da sınından da olur ama ekser sadesini kullanılırlar ki üstüne nakış urulmaya ensabdır. Dana darı sade boyanup yalnız kenarlarına birer altınuze çekilirse güzel olur. Dana darı esbak sağrı derisinden sadesi esbak boynu ve omuz başından olandır. Lakin sağrı derisi kalınca olup altını ziyedece yonmak ister. Vasb derisinin tahsis olunması diğer teriler ve tirşe tabir olunan deri düzü latiftir. Ama esnemediğinden gavis kıvrılıp asıldukça çatlayup paralanup çilede "esab-ı tavil ömür yay ile bekadır" olur demişler.
Ve asa gezi tabir olunan alet meşe ve gürgen misüllü ağaçdan bilek kalınlığında ve tamamı bir zirai mimari boyunda olup bir başı kabza kemiğini muhafaza edecek miktar guru mah misal(yarım ay) oyup ve bir başına 17 dahi çileyi hamul alacak kadar bir kertik kertilip ve gabzaya vağzı olunacak başından zirai mimari ile onsekiz parmak mahalline bir kertik kertile 20 şöyleki kabza tarafından düz gelip mahalli meskure sülüs zirai mimari 21 kertülüp ve derun kertikden şevine amut( çap dik) mezkurun düzüne kertülüp keza anında şev çekülüp yirmiüç parmak mahaline yine kertülüp yirmidördüncü parmağa netice-i zira tepesine dahi 24 kertülüp, tepe kertiği olup şekildeki vaka resmi üzere yapılır. Bir ve iki ve üçüncü boy gavislere boyuna göre kullanılıp, meşk yaylarının kirusi 26 sökülmek için nihayet kertiğe çekilüp şöyleki; Çekilecek gavsin 27 çilesinin iki tonçu birleştirilip, tamam ortasına nişan edüp, gavsin 28 gurup gabzasının tamam vasatına asa gezi tarif olunan gure misal 172 olan başına dayayup ve çilenin tabir olunan vasat derunine kabzadan tarafaına bir hilal cürmi kadar inhiraf bulunmaya, ve diğer ucuda karnına 3 dayayıp kerteler üstünde ola.Ve çilenin nişan konulan mahallin vasat 4 geze getürüp ve iki dest ile gezin gurbundan (yakınından) tutup iki kademle 5 kurar ki gavsin kabza canibine dayanıp çileyi çekerek keza vasatından yürüterek sıyırup, evvelki kertiğe indire bırakup vücudu gavse ol radde ile ülfet ettikde bir veche i sabık ikinci kertiğe çeküp anda dahi biraz alıştıkda üçüncüye çekecek ise keza anda dahi çeküp birkaç saat tevkif oluna. Malumdur ki meşk yeylerı törpü ile ibtida kola uydurulsa biraz istiğmal olundukta gevşeyüp telef olur. Lakin çok kalan gavisler birkaç nöbet bunun ile meşk ve tir gavisleri bunun ile terbiye olunup, kararına indikte istiğmal ve icab ederse ondan sonra azaltılır. Ama “gavsin marazı mevti gibidir “ bunu çeküp hatırdan feramuş olunursa yalınız gıçı değil mecmuu endamı gevşeyip okda gezde dahi atfeti kalmaz demişler.
Cümle tirler ve hava gezi malum olduğu veçhile çam ağacından olup fakat torba gezi gürgenden olur. Samanlı deyu kerestecilerin ve furuhat ettikleri üç parmak cüssede ve bir kulaç tavilde dörder köşe parçalardır. Onların muvecleri sık ve sıklsrından ayarub biçup taslayup birkaç sene tabii kuruyanından ala torba gezi olur. Yirmisene durmuş olsa da dahi ala olur. Edna mertebe iki üç sene murur lazımdır. Endamında kiriş endam tabirine ol sıbgat etmiş idi. Zeytuni temren ve kiriş endam ki ayağı ince bedeni karınlı olmayıp boğaz karın kademi bereber gibi olan puta tirinde nişane ziyade kezer ettiği misüllü torba meşkinde dahi seri u tesir ve letafetli olur. Bade tecrübe malum olmuştur. Ve Çerkezler kayın ağacından tir yapıp mahariyeyle kullanırlar imiş.
Eslafta birde kamışın ok istiğmal olunup hala menzilleri de mevcuttur. Ve çamdan olan tirleri yüz kez sebgat eder demişler. Bu risale tahririne kadar 173 puta ve yeksuvar tirleri kamıştan kuruldu lakin eslaftan ,bakiye olmakla köhnemişve tutkalı gevşemiş ve paralanırsa tir i diğeri gibi de olmadığından tehlike olma ile hiç atana tesadüf olunmayıp ve ikdam tarihlerde ihtiyarlardan tahkik olundu ki atılmamış.
Abdullah Efendi Merhum imalini tarif eder. Şöyleki o bir nevi hindi gamış olup 6 bu diyarlar gamışları gibi deruni boş olmayıp tulu ve sırçası kalın ve boyunları tirboyundan uzun olup cüsse i tire kıyasla altı oniki onsekiz parça o kamışı boydan boya çok edip endamını tavrı tire münasip beher parçasını düzeltip her kaç parçadan olacak ise bir yere getirildikte matlup olan endamı tire uydurunca imtizac 11 ettürüp bade bir ince rik telin üstüne beher enlerinin boydan boya tutkallayup imtizac ettirildi. Ve cümle bir yere cem edüp üstünü sarıp kurudukta çözüp, sıvama tabir olunan hatemde resmi muharrer(kitabın sonunda resim var) 14 alet ile mahalli eklerin üstün celavetle içinden çıkarup temren ve gez bakımın takıp istiğmal ederler demiş.
Cümlenin malumu olduğu veçhile yüzeli seneden beri envai tir çam ağacına münhasır olup ve bu gadarte teali cemiu zirruh ve biruhak bir maktezi mahlukiyeti insan misülli bir hat kemali indel ehl inkare mecel olamayup bu cümleden erbabına hafi olmayan çam ağacının mesela fidanından derecei kemali on seneye mevkuf ise suni(sin-nun) insan 20 erbağına vesul misal devla ve arza hat itidal olup ve ol müddete 21 bulduğu nuşu ...
-
- ( Tercümesi ; Y. Metin Aksoy' dan alınmıştır.)
--
- Not : Eserin orjinalinde eksik bölümler vardır.

** &&&&&&&& **

Osmanlı Yay Yapım Tekniği :

Kompozit yaylar içinde en kısa olanları Osmanlı yaylarıdır. Bu sebeple çok güçlü ve pratiktirler.
Boynuz, tahta, tutkal ve sinirin (hayvan tendonu) bileşiminden oluşan bu yayların ileri derecede teknik beceri gerektiren yapımı ortalama üç yılı alırdı. Kullanılan malzemelerin oranı değiştirilerek yayın gücü, hızı, menzili ve esnekliği ayarlanırdı. Farklı amaçlarla (hedef, menzil veya savaş yayları) yapılan yayların esneklik ve hızı farklı olurdu.
Osmanlı yayı ve başka bir Osmanlı yayından ayrıntı (Askeri Müze-Harbiye/İstanbul)

Yayın ahşap kısmında akçaağaç, kızılcık, porsuk ağacı tercih edilirdi. Tutkal olarak sinir veya deriden elde edilen çega tutkalı veya Mersin Balığının (Acipencer Gueldenstaedtii veya Huso huso) dokularından elde edilen balık tutkalı kullanılırdı. Balık tutkalının yapımında, Mersin balığının damak mukozası ve hava kesesi kullanılırdı. Yayın sinir kaplaması için tercih edilen tendon, öküz bacağından alınan aşil tendonu idi. Kullanılacak boynuz da, öküz ya da mandadan elde edilmekteydi.
Yayın yapımında kullanılacak ağacın, budaksız sık ve paralel damarlı olanı özenle seçilerek sonbaharda kesilirdi. Yayın ahşap kısmı üç ya da beş parçadan oluşurdu. Bu parçalara istenen şekil verilir ve en az bir yıl kurumaya bırakılırdı. Ağaç parçalar kış mevsiminde balık tutkalıyla birbirine yapıştırılır, boynuzun tahtaya yapışacak iç yüzeyine ve yayın karın kısmına (atış sırasında okçuya bakan yüzey) karşılıklı yivler açılıp tutkallanırdı. Sonra, ağaç aksam ve boynuz, birbirine iple sımsıkı bağlanırdı. Yaz mevsiminde yayın sırt kısmına (atış yaparken hedefe bakan kısmı) çega tutkalıyla 2-3 kat sinir yapıştırılır, her kat sinirden sonra daha daraltılmak üzere yay iple yay askısına alınır ve bir yıl boyunca kurumaya bırakılırdı. Kuruyan yayın sırt kısmına İlkbaharda atın sağrı derisi ya da kayın ağacı kabuğu yapıştırılıp sandaloz yağı sürülürdü. Böylece yay kiriş takılmaya hazır hale gelmiş olurdu. Yay, ısıtılmak suretiyle yumuşatılır, ahşap formlar kullanılarak ve asa gezi denilen özel bir sırık/kalıp yardımıyla alıştırılır ve uygun şekle ulaşması sağlanırdı.


Yay yapımında kullanılan el aletleri (Yukarıdan aşağıya: Keser, taş'in, tencek) (Askeri Müze-Harbiye/İstanbul)

Yayın en büyük düşmanı nemdir. Nemden koruma gereğinin yanı sıra, atıştan önce performansını yükseltmek için yay özel kutular içinde veya güneşte ısıtılır ve sinir ile tutkalın bünyesindeki su buharının uçması sağlanırdı. Buna “timar vermek” denirdi.
Yaylar kullanım amaçlarına ve yapılış metodlarına göre puta (hedef), menzil, kepaze, timarlı, tozlu, tirkeş, sağrılı gibi çeşitli isimler alırlardı.
(Bu metindeki katkılarından dolayı Sn. Süleyman Cem Dönmez'e teşekkür ederiz.) - kemankeş.com'dan alınmıştır.

(Aşağıdaki iki fotoğraf Sayın Süleyman Cem Dönmez tarafından şahsıma gönderilmiştir.)
- Süleyman Cem Dönmez'in günümüz şartlarında yaptığı Osmanlı Yayı .

- Ziraat mühendisi olan Sayın Süleyman Cem Dönmez; günümüz imkanlarıyla kendi yaptığı Osmanlı Yayını gererken.

- BU İKİ YAY USTAMIZ ve DİĞER UĞRAŞANLAR KÜLTÜR BAKANLIĞI TARAFINDAN DESTEKLENİP, BİR PROJE ÇERÇEVESİNDE OSMANLI YAYLARININ YAPIMINA ACİLEN BAŞLANMASI GEREKMEKTEDİR . ÇAĞ KAPATIP ÇAĞ AÇAN ATA YADİGARI OSMANLI YAYINA SAHİP ÇIKMAZSAK BAŞKALARI SAHİPLENECEKTİR. İLGİLİLERE DUYURULUR !...

OSMANLI YAYI YAPIMI RESİMLERİ :